bugün
yenile
    /
    1. -3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ramazanın gelmesi ile yeşeren bir hikaye başlığı. daha önce başladığım ancak yarıda bıraktığım oto sanayide aşk temalı hikayenin ilk partını bu gece gireceğim. (bkz: reserved)
    2. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ben: dimaria diğer kişiler ifşa olmaması için isimleri değişecek tabii ki. sanayinin adı: yine ifşa olmamak için gerçekte var olmayan bir sanayi ismi olarak; beylikdüzü sanayi sitesi dükkânın adı: yine ve yine ifşa olmaması için; erkan oto --bir sanayi var orda uzakta-- lys sınavından çıkmıştım. babamla buluşmak için belirlediğimiz tabelanın altında babamı bekliyordum. biyoloji sınavı sözel olduğu için erken çıkmıştım. babam arabayla geldi beni aldı. bütün gün izinli olduğunu ve beni sanayide çalışacağım yere, çıraklık arkadaşının dükkânına götüreceğini söyledi. tabi ki de sanayide çalışacağımı biliyordum ama sınavdan hemen sonra nedir amk kaçıyor muyuz tamam çalışıcaz. tamam baba dedim. zaten sınav yüzünden sikici bakışlar atıyordu bana. ne zaman boş bi sokaktan geçsek "aha inip kafamı cama sıkıştıracak iffet 2 olucam" diyordum. sanayiye geldik. dükkanı bulduk. erkan otoydu ismi. arabaların bazı bölümleri yapan bir markanın bayisiydi. ama tek bağlantı noktaları dükkandaki makinalar o markaya aitti. başka bi sikim yoktu. adamın adı timur'du. timur abi babasıyla çok kavga ettiğini babasının onun hayatına sürekli karışmaya çalıştığını söyledi babam. ona bakışlarımla "senin yaptığın ne amk" bakışı atıcaktım ki, o bana "milletin içinde laf atmaya kalkma cama hala yakınsın" bakışı attı. timur abiyle tanıştım. babam direk konuya girdi, yarın gelsin başlasın o zaman? dedi. hasiktir amk göz göre göre kitledi. babam çok teknik çalışırdı. size istediği her şeyi siz istemeseniz bile rahatlıkla zor kullanmadan yaptırırdı. bizi gözü camda bi gözü bende gidip geliyordu. sınavımın kötü geçmesini onların emeklerin tam karşılığını verememiş olma ihtimalim benim itiraz edebilme mekanizmamı devreden çıkarıyordu. babam küçüklüğümden beri zaman zaman beni döverdi. hak ederdim de döverdi yoksa ne aile içi şiddeti amk. he arada haksız yere de döverdi ama nabıyım amk evin tek erkeğiydim sinirini kız kardeşimden mi çıkarsın. ama hiç ağız burun dalmamıştı. akşam eve gelir televizyonun karşısına ayaklarını uzatırdı. beni yanına çağırırdı. önce suçumun ne olduğu sorardı. suçumu kabul ettikten sonra -ki ben itiraf etmesem bildiği için daha çok sikerdi belamı- bana neden dayak yiyeceğimi ve hak edip hak etmediği sorardı. yani bi nevi babama beni döv derdim amk. en çok kullandığı taktik falakaydı. o günkü zevkine göre ya terlik kullanır ya da kemerle girerdi falakaya. ( he haksız yere yediğim dayaklar çok küçük tokatlar vs olurdu falaka gibi bir şey varsa çok büyük bok yemişim demektir ) kendi kafasına göre seçerdi falaka aletini. amk alet dedim de neyse ki babam zenci değil. aleti seçtikten sonra bana söyler ve getirmemi isterdi. amına koyım birazdan kendini önce falakaya yatır sonra kendi kendini sik diyecek diye düşünmeye başlardım. ne istediyse evdeki tüm terlikleri/kemerleri vs. yığar en acıtmayacak olanı arardım. hepsi de acıtırdı amk. neyse amk yediğim dayaklar gözümün önünde canlanınca bi iç geçirdim. dayaklardan dolayı babama kızgın değildim. hatta onu taktir ediyordum artık. tarihteki büyük padişahların diğer küçük devletlere uyguladığı politikalara benziyordu politikası. timur abi, yarın pazar pazartesi gelsin başlasın dedi. mecbur tamam dedim. iş kıyafeti vs konuştuktan sonra parayı konuşmadan çıktık gittik. babama arabada parayı sordum, ben bizim için para önemli değil dedim, dedi. hay amk benim için en önemli şey para ama.
    3. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      pazartesi günü gelip çatmıştı. babamla belli bir yere kadar arabayla geldikten sonra arabadan inip kalan yolu yürüyecektim. en fazla 15 dakikaydı yürüme mesafesi. indim arabadan, daha önce bi kere arabayla geldiğim sanayiye yürüyerek gitmeye çalışırken kayboldum. amk nerde bu sanayi diye dolanmaya başladım. sanayinin girişinde bi yetkili servis vardı. orayı bulmak için google.maps kullandım ve çok geçmeden buldum. yolda benimle aynı yöne giden bir sürü kadın vardı. yaşıtım olmadıkları in onlara abla gözüyle bakıyordum. hepsi durdurup o tarafa gitmeyin o taraftan sağ çıkamazsınız orası ölüm vadisi diye uyarmak istiyordum. yetkili servisin önüne varınca kadınların çoğunun oraya geldiği fark ettim. orası güvenli bölgeydi. yetkili servis ile tamirci arasındaki farklar, herkesin tek işi olurdu. tekniker, temizlikçi, danışman vs. tamirci dükkanında ise çırak (yani ben) temizlik getir götür teknikerlik hepsini yapar dükkanın sahibi müşteri ile görüşür vs idi. ama asıl en büyük fark yetkili serviste kadınlar olurdu. özellikle müşteri ilişkileri bölümünde ki kadınlar dehşetül vahşet olmalıydı. sonuçta bi müşteri oraya geliyorsa şikayetçidir. belki de adam servisin hatası yüzünden 100 le giderken freni patladı kaldırıma sürte sürte durdu ve sinirle servise geldi. müşteri ilişkilerindeki ablamız onunla ilgilenmeliydi. bana göre kesin masa altı yapıyordu dava açılmasın diye. belki de orospuluktan en büyük farkı sizi bu işe teşvik eden takım elbiseli insanlar olmasıydı. yoluma devam ettim, sanayinin girişine geldim. hala daha kadınlardan sanayinin içine girenler vardı. ne oluyor amk sanayi burası senin manikur salonuna benzemez diye düşünerek sanayiye girdim ve dükkanın bulunduğu bloğa doğru yol aldım. madem geliyorsunuz sanayiye bizim tarafa da buyurum hanımlar bakışları eşliğinde hiç bir nefes alan dişinin bizim bloğ gelmediğini gördüm. hay şansımı sikem. dükkana girdim. timur abi vardı sadece. yukarı çık üstünü değiş gel dedi. değiştim geldim. süpürge faraş verdi elime. bilen bilir, çırak olmanın en büyük görevi dükkanı temiz tutmaktır. aslan yattığı yerden çırak dükkandan belli olurdu. başladım süpürmeye dükkanı. ben süpürürken bi adam geçti yanımdan yukarı çıktı. üstünü değiştirip geldi. selam verdi tanıştık vs. ismi ahmetti. ahmet abi benden biraz daha kısa esmer iyi bi adama benzeyen ama hafif piç olduğu belli bi adamdı. temizliğin sonuna doğru ikinci bi adam daha geçti gitti yukarı. herhalde burada iş elbisesi giyilmeden tanışanı cama sıkıştırıyorlardı amk. o an panik oldum. etrafta bu iş için özel üretilen camlar olabileceği geldi aklıma. götümü sağlama almalıydım. hemen dükkanın önüne çıkıp etrafta camcı olup olmadığına baktım. neyse ki temizdi. işime döndüm diğer adam da geldi tanıştık. o da mahmuttu. mahmut abiyle timur abi dükkanın sahipleri ipne ahmette çalışandı.
      4olm enter tuşunu kullan aralarda. kör olucaz aq. - sari dayi 06.06.2016 00:16:28 |#3033712
      0askdşajsa tamam tamam - melek dimaria 06.06.2016 00:18:02 |#2530459
      0iki kere bas arada boşluk olsun yazıların, öptüm :* - sari dayi 06.06.2016 00:20:55 |#2530768
    4. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      öğlene kadar ipne ahmet dükkanı gösterdi bana. dükkan göt kadar yerdi zaten. ama onlarca takım vardı. onların yerlerini bilmeli, istenildiği zaman getirmeli ve istenilmediği zaman yerlerine dizmeliydim. ama ben aklım hep sanayiye giren ablalardaydı. acaba şimdi hangi pezevenklerin elinden ibrahim abi kurtarıyordur onları diye düşündüm. öğlen bi durulma oldu dükkanda araba kalmadı. oturdum bi tabureye. oruç beynime vurmuştu ilk gün olduğu için alışık olmadığımdan daha da zorlanmıştım. arkamdaki duvarda bi hava tabancası asılı olduğunu gördüm. aldım sıkmaya başladım önce etrafa sonra kendime. terledik amk bi ferahlayalım. ucunu ayakkabının içine sokup sıktım ayaklarım bulutların üstünde gibi oldu amk. resmen ayak bonzaisiydi bu. hatta meth'di bu. ayağımın beyni olsa kesin patlayacak gibi olurdu herhalde. o an aklıma daha değişik fantaziler geldi. ama toplum içinde tabi ki olmazdı amk. avucumun içine sıktım. bi baktım garip bi ses. elimi değişik şekillere sokup sıkıyorum. repertuarıma gaz çıkarma sesi, hafif geğirme sesi ve bir kaç ses daha ekledikten sonra bıraktım. küçücük bi bekleme salonu tarzı oda vardı. ahmet abi ordaydı yanına gittim. eski küçük bi tv vardı ve yeşilçam filmi açıktı. o an yeşilçamı özlediğimi düşünüp sevinmiştim ama nerden bilebilirdim ki her dakika bu filmlerin açık olacağını... dükkanda bi makina vardı. arabanın tekerini tutan iki sönen mekanizması vardı. yani arabanın olduğu yerde gitmesini sağlayarak gücü vs ölçülüyordu. need for speed carbonda en çok yaptığım ve hep nasıl oluyo bu aq araba nasıl fırlamıyor dediğim şeyi her gün hiç bi güvenlik önlemi olmadan en az 5-6 arabaya yapmaya başlamıştım.
    5. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      artık mesai saatinin bitişine yaklaşmıştık. kalan arabaları da toplayıp dükkanı kapattık. babamın çalıştığı yer 25 dakikaydı onun yanıma gidip arabayla eve dönecektim. yol boyu gözüm dişi birey aradı. ama sanayiden çıkan tek bi dişi sinek bile yoktu amk. kesin bi iş vardı bu işte. belki de kaybolmuştu kadınlar. dünya nüfusuna göre bir erkeğe 3 kadın düşüyordu. eğer kaybolan kadınlardan biri veya bir kaçı benim hakkım olansa hakkım helal değil diye düşündüm. bi an sanayinin diğer kısımlarına gidip bakmayı düşündüm. ama götüm yemedi. sanayi içinde google.maps çalışmazdı. ve zamanında ismimden dolayı kız zanneden kardolar aklıma gelince beni de kaçırırlar diye korktum. yetkili servisin önüne kadar hızlı hızlı gelmiştim. artık yavaşlama vaktim gelmişti. oh amk o da ne. tabure getirip izleyesim gelmişti içeriyi. etek boyları gün içerisinde kısalıyordu kanımca. sabah diz altında etekle kadınlar girerken şimdi dizin üstündeki eteklerleydi kadınlar. demek ki bugün baya bi kişinin 100 le giderken freni patlamıştı. servisin yanındaki börekçinin önünden geçerken oruç tutmayanlara bakıp, cennetimi garantilediniz pezevenkler demeyi ihmal etmedim ve yoluma koyuldum. artık görmediğim bilmediğim sanayinin bir parçası olmuştum. sistem kendisine beni de entegre etmişti... 1.bölüm sonu
      12. bölüm ne zaman :d g.o.t. gibi mübarek game of sanayi sjjsjs - basshunter 06.06.2016 00:58:34 |#2463434
      0her gece gireceğim bi aksilik çıkmazsa kardo :d yani yarım - melek dimaria 06.06.2016 01:00:15 |#2535162
      0bunları okuyana kadar be seni kız sanıyodum ya la - yazmaz 06.06.2016 10:27:59 |#2594335
      butun yorumlari goster (4)
    6. -8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sözlük formatını gözden geçirmeni tavsiye ederim.
      1sözlük formatında bu var yalnız haberin ola da - asosyalmaymun 06.06.2016 01:27:22 |#2544215
      0formatta kişilerin başlarından geçen olayları böyle bir baslik altında anlatmasinın var olduğunu sanmıyorum - overjoy 06.06.2016 01:29:26 |#2544348
      0hikaye anlatmak sözlük formatında yazılı olarak var mı bakmadım ama çoğu sözlükte yapılan bir şeydir bu normal yani - asosyalmaymun 06.06.2016 01:31:12 |#2544674
      butun yorumlari goster (7)
    7. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      beğenen, okuyan devamını isteyen ya da geçiyordum bi katkım olsun diyen rez alabilir. aksini düşünen varsa zaten eksi butonu bunun için. rez almak nedir: (bkz: reserved) bu bakınızı vermeniz yeterli. #iyibilgi
    8. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      moderasyondan başlığı uygun hale getirebilirmesini rica ediyorum. sanırsam şöylr olacak; (bkz: oto sanayide yaşananları anlatmak)
    9. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      10 dakikaya 2.bölüm geliyor.
      3nesquikimi hazırladım bekliyordum ben de :) - basshunter 07.06.2016 00:35:19 |#2637073
    10. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bölüm 2 --- ilk karşılaşma --- oto sanayide çalışmaya başlamamın üzerinden 5 gün geçmiş günlerden cumartesi olmuştu. işlerin nasıl yürüdüğünü az çok biliyordum artık. çarşamba gününden beri timur abinin oğlu geliyordu. çocuk benden bi yaş küçüktü ama uzundu. kısa boylu olduğum için çocuğa ilk görüşte bi kıl olmuştum zaten. bok vardı bu kadar uzayacak. neyse ki benim sakallarım vardı. daha büyük gösteriyordum. büyük gösterme mevzularına falan çok takılmazdım. hayatım boyunca görünüşümle ilgili tek bi hedefim olmuştu, o da babamın boyunu geçmek. ve geçtim de. sonra tüm dünya anlamını yitirdi amacım kalmadı. saldım götü göbeği, bi de sınava hazırlanıyoz diye paso yedik içtik ders çalıştık. kısa zamanda tartılara küsmesi gereken bi herif oldum çıktım. küçüklüğümden beri çok zayıf birisi olamamıştım zaten. ama lisede bi ara nerdeyse zayıf oluyordum. baya kilo vermiştim. sonra üni hazırlık girince saldık bizde. işe girerken en büyük motivasyon kaynaklarından biri olarak kendi kendime, "olum dimaria, zayıflamak için çalışırsın salona gitmeye gerek yok üstüne bide para alacaksın. para alacak mısın? hay baba ya.." diyordum. işe girdikten sonra gördüm ki çalışan herkes göbekli herifti ibne ahmet hariç. o da kesin tüm yevmiyesini aksaray baronlarına harcadığı içindi. seks en çok zayıflatan uğraştı. ama hiç " bu ara biraz kilo aldım gideyim de isteyene vereyim" diyen bi kız görmemiştim. acilen kızlar bilinçlendirilmeliydi. timur abinin oğlunun adı murattı. murat ipnesi iyi çocuktu şimdi. sürekli boş kaldığımızda sorular soruyordu. üni hazırlık çok mu zor vs. diye. anlatıyordum bende. ramazan olduğu için oruç yüzünden çalışırken zorlanıyordum biraz. yani dinlenme ihtiyacı duyuyordum. ama çıraksın amk sen. ustalardan en az biri ayaktaysa sende ayakta duracaksın. bizde usta üç tane. biri dinlenirken diğeri çalışıyo. hay amk şansımın. murat piçide hiç oturmuyordu. ulan yarak hiç mi yorulmuyon diye düşünmeye başlamıştı. piç çıtayı fena yükseltiyordu. iki gün içinde durumun, işler güçlerde ahmet kuralın oruç tuttuğu bölümdeki gibi olabileceği aklıma gelmişti. murat'ı oruç vurmuyordu. hemen murat'a cenneti mi garantiledin pezevenk bakışı attım. ne diyon olum anlamıyom bakışı attı o da.
    11. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      gözlerim sürekli muratın üstündeydi, dükkandan çıkıp çaktırmadan su içmesini bekledim. derdim oruç tutup tutmaması değil, çıtayı yükseltmesiydi. o dinlenmediği için bende dinlenemiyordum. neyse günlerden cumartesiydi. cumartesileri daha az çalışılıyordu. haftalık maaş veren dükkanlar için maaş günüydü. ayıp olmasın diye soramıyordum da. sabah her zaman ki gibi babamla arabada belli yere kadar gittim. o gece sahura kadar sözlükte takıldığım için çok uykum vardı ve arabada uyuyordum hep. amk ne de güzel oluyordu. arada kafam sağa sola çarpıyordu ama olsun. değişik yerlerde uyumak zevkli olabiliyordu. uyumaktan daha zevkli birşey olabilir miydi? uyumak kaderin insana verdiği bir rüşvet miydi? babam böyle kasislere girmeyi nerden öğrenmişti? babamı kızdırdığımda hep bilmemnenin oğlu derdi. kasise öyle bi girmişti sövesim gelmişti. ama baba bu amk. bi an kızdırsamda kendi kendine bi sövdürsem diye düşündüm ama sonra vazgeçtim. kafamı çarpıp uyanmamla birlikte yaklaştığımızı anladım. üstümü başımı düzelttim. indim arabadan başladım yürümeye. yakında bi üniversite vardı. bütünlemeye kaldığını düşündüğüm öğrenciler gidip geliyordu. gördüğüm manzaralar yüzümden kendimi üniversite kapısına zincirlemek istiyordum. ramazanda yapmayın bari ablalarım. ulan şuna bak ya seni büt e bırakan hocanın elini ayağını öpeyim. offf offf. oruç olduğum kızlar gittikten sonra geldi aklıma. ramazanda açık giyinmek yasaklanmalıydı. ulan zaten yılda bir ay adam gibi bir şeyler yapıyoruz onunda baktığımız karı kızla yok etmeyelim sevabını. kafamın içinde aragaz programında söylenen ramazanla ilgili şiir söylenmeye başladı. kadir çöpdemirin eşsiz yorumuyla tabiki.. ana caddeden uzaklaşıp sanayinin sokaklarına doğru yönelmiştim. artık sanayiye doğru giden ablalara "durun gitmeyin" bakışı atmak yerine "vaaay, siz hiç bizim oralara gelmeyin" bakışı atıyordum. yetkili servisin önünden yavaşça geçtim daha mesai saatleri başlamamıştı galiba pek birşey gözükmüyordu.
    12. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      dükkana vardım. muratla birlikte dükkanı temizledik. sonra bi araba geldi bakım için. mahmut abi git dayıdan filtre al dedi. içinde koskoca aslan gibi dayıyı bulamıyor ben nasıl bulup da filtre alıyım amk dedim. (bkz:tesadüler ve ihtimaller aslında göründüğünden fazladır) sanayinin girişindeki filtreci adama herkes dayı diyordu. ama biz filtreci dayı bilmezdik. bizim dayılarımız ya sarı olurdu yada kons. filtreyi almak için yola çıktım. bir de ne göreyim. kız. dişi. nefes alan karşı cins. hemen olduğum yerde durdum. telefonu çıkarıp yansımama baktım. iki saat ön kamerayı açamazdım zamanım yoktu. yansımama bakıp saçımın her zamanki gibi olduğunu görüp rahatladım. gönül rahatlığıyla kızı kesebilirdim. başladım kızı incelemeye. kızın bulunduğu dükkan bizim bloğun karşı bloğuydu. ama ayni hizada değildi. o başta biz sonlardaydık. yani bizim dükkanın sokağına girdiğinizde, girer girmez soldan ikinci dükkanda kız sokağın sonuna doğru gittikçe sağda, sondan ikinci dükkan bizim dükkandı. yani dükkandan baktığımda asla göremezdim. yine bir dişiyle aramda mesafeler oluşmuştu. lanet olası mesafeler. kızlar konusunda çık şanslı değildim ama şanssız da değildim. bir kaç deneyimim olmuştu benimde. en son ilişkimde yakaladığım büyük yalanlar beni yeni ilişki ortamlarından hep uzak tutmuştu. yani uzun lafın kısası yoklukta değildim. ama sanayideydim. kıvanç tatlıtuğ bile 2 gün dursa sanayinin ortasında karı diye ağlamaya başlardı. bizde tabi yaşıtımız dişi görünce bi alıcıları çalıştırmadık değil. kız görünüş olarak tüm beklentilerimi karşılıyordu. yani nefes alıyordu. bu yeterdi ama kız çirkin olmadığı için diğer özelliklerini de artı pointti. kız beyaz tenli, uzaktan gördüğüm kadarıyla benden çok az kısa, siyah uzun saçlıydı. giydiği tulumla gayet çekiciydi sanayi şartlarında. aşık olmuştum amk. kız çok güzeldi. istırırdım. yalardım da. kızın yanına doğru yöneliyordum ki hemen yanında dükkanın ustası vardı. adam sikerdi belamı. belki de kız çalışan değildi babasının dükkanına yardıma gelmişti. babasıysa adam beni iki kat sikerdi. kızın adını öğrenmeliydim. kim bilebilirdi ki? kimse. zaten hiç kimseyi tanımıyordum. yoluma devam etmezsem adam fark edebilirdi kızına baktığımı. yoluma devam ettim. dayıya vardım filtreyi alıp geri döndüm. geri dönerken dikkat çekmemek için sevdiğim kıza baktım uzaktan. bu kadar kolay nasıl vurulabilmiştim bu kıza. işte bunlar hep sanayi, hep yokluktu. meçhul sevgilime şiirler yazabilirdim. çok sevmiştim. sevilmeyecek gibi de değildi. şu zamanda kaç tane kız babasının dükkanında arabalarla uğraşırdı. kesin pes de oynuyordu amk. onunla strip pes oynayabilirdik. bu kesin kolasına pes oynamaktan daha eğlenceli olurdu.
    13. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      dükkana vardım. muratla birlikte dükkanı temizledik. sonra bi araba geldi bakım için. mahmut abi git dayıdan filtre al dedi. içinde koskoca aslan gibi dayıyı bulamıyor ben nasıl bulup da filtre alıyım amk dedim. (bkz:tesadüler ve ihtimaller aslında göründüğünden fazladır) sanayinin girişindeki filtreci adama herkes dayı diyordu. ama biz filtreci dayı bilmezdik. bizim dayılarımız ya sarı olurdu yada kons. filtreyi almak için yola çıktım. bir de ne göreyim. kız. dişi. nefes alan karşı cins. hemen olduğum yerde durdum. telefonu çıkarıp yansımama baktım. iki saat ön kamerayı açamazdım zamanım yoktu. yansımama bakıp saçımın her zamanki gibi olduğunu görüp rahatladım. gönül rahatlığıyla kızı kesebilirdim. başladım kızı incelemeye. kızın bulunduğu dükkan bizim bloğun karşı bloğuydu. ama ayni hizada değildi. o başta biz sonlardaydık. yani bizim dükkanın sokağına girdiğinizde, girer girmez soldan ikinci dükkanda kız sokağın sonuna doğru gittikçe sağda, sondan ikinci dükkan bizim dükkandı. yani dükkandan baktığımda asla göremezdim. yine bir dişiyle aramda mesafeler oluşmuştu. lanet olası mesafeler. kızlar konusunda çık şanslı değildim ama şanssız da değildim. bir kaç deneyimim olmuştu benimde. en son ilişkimde yakaladığım büyük yalanlar beni yeni ilişki ortamlarından hep uzak tutmuştu. yani uzun lafın kısası yoklukta değildim. ama sanayideydim. kıvanç tatlıtuğ bile 2 gün dursa sanayinin ortasında karı diye ağlamaya başlardı. bizde tabi yaşıtımız dişi görünce bi alıcıları çalıştırmadık değil. kız görünüş olarak tüm beklentilerimi karşılıyordu. yani nefes alıyordu. bu yeterdi ama kız çirkin olmadığı için diğer özelliklerini de artı pointti. kız beyaz tenli, uzaktan gördüğüm kadarıyla benden çok az kısa, siyah uzun saçlıydı. giydiği tulumla gayet çekiciydi sanayi şartlarında. aşık olmuştum amk. kız çok güzeldi. istırırdım. yalardım da. kızın yanına doğru yöneliyordum ki hemen yanında dükkanın ustası vardı. adam sikerdi belamı. belki de kız çalışan değildi babasının dükkanına yardıma gelmişti. babasıysa adam beni iki kat sikerdi. kızın adını öğrenmeliydim. kim bilebilirdi ki? kimse. zaten hiç kimseyi tanımıyordum. yoluma devam etmezsem adam fark edebilirdi kızına baktığımı. yoluma devam ettim. dayıya vardım filtreyi alıp geri döndüm. geri dönerken dikkat çekmemek için sevdiğim kıza baktım uzaktan. bu kadar kolay nasıl vurulabilmiştim bu kıza. işte bunlar hep sanayi, hep yokluktu. meçhul sevgilime şiirler yazabilirdim. çok sevmiştim. sevilmeyecek gibi de değildi. şu zamanda kaç tane kız babasının dükkanında arabalarla uğraşırdı. kesin pes de oynuyordu amk. onunla strip pes oynayabilirdik. bu kesin kolasına pes oynamaktan daha eğlenceli olurdu.
      0inceni göğsümde yumuşattım ve artı olarak yolladım :* - sari dayi 07.06.2016 00:37:15 |#3032278
      1:* - melek dimaria 07.06.2016 00:42:31 |#2466764
    14. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      dükkana gittim. filtreyi verdim. ama elim titreye titreye verdim. o filtreler meçhul aşkımı ilk görmeme sebep olan şeylerdi. çocuklarımız bunları merak edip bakmak isteyebilirlerdi. belki de o da beni görmüştü. her taraf erkek kaynıyordu evet ama ona benim gibi bakan kimse bulamazdı. bulabilir miydi? bulurdu amk ya. hatta daha güzel bakan daha güzel gözlü birini de bulurdu. ona sevdiğimi söylesem, anlatsam içimdekiler? kelime oyunları yapan biri daha güzel şeyler söyleyebilirdi. ama kalbimi söküp göstersem ona burada sen varsın desem başkaları da yapar mıydı aynı şeyi. bende yapamazdım amk abartma. ne yapabilirdim ona diğer kimsenin yapamayacağı? adam gibi sevebilirdim evet ama ona göstereceğim bir şey olmalıydı. yoksa olay benimle ilgili değil de onunla mı ilgiliydi? o mu benim bakışlarımı göremeyecek kadar kördü? o mu benim söylediklerimin içtenliğini duyamayacak kadar sağırdı? o mu mümkün olsa kalbimi bile sökeceğimi bilemeyecek kadar cahildi? tüm sorulardan murat çıkarttı beni. iki dakka boş kaldık ya amk hemen "gel takımları dizelim" de. takımını sikim. hamgi takımı tutuyosan onu da sikim. beşiktaşsa ama seni sikim. o an aklıma muratında kıza vurulabileceği geldi aklıma. bana oranla çok bi gideri yoktu muratın ama ipne uzundu. kız belki uzun seviyordu. yani tabi uzun derken ben daha uzunum ama vucud boyundan bahsediyorsak murat daha uzun. hay amk şimdi bide murat çıktı başıma. murat dükkandan çıkmamalıydı. dua etmeye başladım. bi yandan bi filtre falan lazım olsa da meçhul sevdiğimi göreyim. bir yandan da filtre lazım olduğunda muratı yollamasınlar diyordum. her gün iki kere filtre ya da parça almaya yollanırdım. ama artık istiyorum ya gitmek bi tane bile lazım olmadı anasını satayım. öğlen oldu hala sevdiğimi düşünüyor onun saçlarını hayal ediyordum. ismi acaba ne olabilir diye merak ediyordum. belki ayşeydi adı, belki fatma. çok severdim bu iki ismi birde hayriye’yi. hayriye ismi de çok güzeldi. türkülerin bana dayattığı bu isimleri sorgusuz sualsiz kabul ettim. çünkü benim iyi bir vatandaşım. düşüncelerime ara verip kafamı kaldırdım. yeni bi araba gelmişti.
    15. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      araba test için gelmişti. 2. el alım satım. takas yapılacaktı iki araba. biri volkswagen biri bmw idi. bmwnin hatasız ikinci eli 105 bin, volkwagenin ise 70 bindi. fiyattaki bu uçurum bizi kıllandırmıştı. adamın dediğine göre araba tertemizdi. arabayi teste bağladık ve boya kontrolü yaptık. teknik bi arızası yoktu. ama tavan dahil bir çok yer boyalıydı. bi araba için tavanın boyalı olması demek at çöpe demek gibi bir şeydi. çünkü tavanın boyanması için tavanda bi hasar olmalıydı. ya arabanın üstüne bir şey düşmesi gerekirdi yada arabanın takla atması. arabanın yan direklerine baktık çok hafifte olsa eğikti. bu takla atmış olma ihtimalini güçlendiriyordu. bmw nin sahibi tam bir orospu çocukluğu yapıyordu yani. vw ile gelen adamlar bursadan 3-4 kişi gelmişti. sonucu öğrenince bmwnin sahibi adama çok sikici bakışlar atıyordu. adamlar bmwnin sahibine parayı öde biz arabayı almıcaz dedi. adamda başladı çirkefe yatmaya, yok ben buraya gelelim demedim param bitti ödeyemem vs diye. hemen gittim takımların yanına levyeyi alttan çıkardım yukarı koydum. en büyük hayalim levyeyle dükkandan adam kovalamak bi iki tanede vurmak tabi. ama istediğim gibi olmadı vw sahipleri parayı ödedi. bmw önde vw arkada gitmeye başladılar. kesin bi tenhada durdurup sikiceklerdi herifi. abi bende geliyim mi sizle levhem var, ehe. diyecek oldum ki adamlar arada beni de sikerdi çok deli bakıyorlardı. adamlar gittikten sonra saat 2 olmuştu. cumartesi günleri pek çalışılmazdı çoğu dükkan açmazdı bile. açanlarda öğleden sonra kapatırlardı. bizim kapama saatimiz de 3.30’du. mahmut abi 3 e yakın arabasını dükkana alıp yıkamaya başladı. bende hafif yardım ettim. ahmet piçi gibi değildi bu iyi adamdı. 3 buçuk oldu saat git üstünü giyin gel dedi. gittim geldim, gel bakalım yazıhaneye dedi. peşinden gittim masadaki paralardan aldı birazını çıkardı saydı bana verdi. nezaketen gerek yok abi dedim ama tabi ki gerek vardı amk. olur mu öyle şey sana da murat’a da aynı para dedi. paranın miktarına bakmadan cebime koydum. hadi artık gidebilirsin dedi, çıktım dükkandan. hem paramı almış hem de sevdiği görecektim amk. yoktu benden mutlusu. ama sevdiğimin dükkanı kapanmıştı. ulan biraz daha sabretsene kitapsızın kızı. moralim azalmaya başladı. onu görmek istiyordum. yan dükkandan adreslerini mi sorsaydım acaba amk. bugünde aşk da kaybetmiştim. bari parada kazanayım deyip parayı çıkarıp saydım. oha amk bu ne! hiç vermeseydim yarram. ufak bi hesap yaptım saatlik ücretim 2 liraydı. ebeni sikim amk bu ne. rus karıları bile 200 dolar alıyordu saatlik. bizim sanayide e-5 kenarıydı amk. küfür ede ede günümü bitirdim. aşkta ve parada kaybettiğim sıradan günlerimden biriydi sadece... 2.bölüm sonu
    16. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (bkz: rez) kardeş devamını senin kızın adı gibi merak ettim şimdi.
    17. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kör oldum ama (bkz: rezerved)
      0niye kör oldun be - melek dimaria 07.06.2016 04:07:13 |#2481697
      0çok uzun djdkkd - felina 07.06.2016 04:08:35 |#2482073
      0press enter - tahdiyaorm 07.06.2016 04:08:44 |#2482063
      butun yorumlari goster (8)
    18. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bölüm 3 geliyor...
      0yolla gelsin :d - basshunter 08.06.2016 00:57:22 |#2636741
      0wait e minit - melek dimaria 08.06.2016 00:57:45 |#2636561
      0van minüt - basshunter 08.06.2016 00:59:51 |#2636950
    19. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bölüm 3 haftasonları dinlenilmesi gereken zamanlardı. ama ramazanda hafta sonları iftar toplanmaları demekti. cumartesi günü tüm sülale bize geliyordu. yani küçüklü büyüklü ortalama 12 tane aile bizim evdeydi. çok fazla kişi bi odaya sığamayacağından dolayı erkekler salonda kadınlar ise diğer odalarda oturuyorlardı. yani bu demek oluyordu ki, yemeklerine çaylarına bakacağım en az 12 erkek vardı evin içinde. yani kısacası canım çıktı cumartesi günü. pazar günü ise biz gidiyorduk. dayımlara gitmiştik. normalde kuzenime yardım ederdim çay servisinde falan ama dün o kadar yorulmuştum ki, götüm bi kere bile koltuktan ayrılmadı. önüme çaylar yemekler geldi gitti. çok da güzel olmuştu hizmet etmeyip hizmet edilmesi. ama tüm bu olan bitende hep aklımda meçhul sevdiğim vardı. onu çok özlemiştim. hayatınızda bir kere görüp de bir kızı nasıl bu kadar özleyebilirdiniz ki? imkanı var mıydı böyle bir şeyin? daha göz göze gelmemiştik bile... pazar akşamı eve gittiğimde bir panik havasına girmiştim. yarın ne giyecektim? iş esnasında görürsem eğer tek seçenek iş elbisesiydi. tişört ve pantolondu yani. o kadar da kötü değildi. ama ya iş dışında giderken ya da gelirken görürsem? çok şık olmalıydım. takım elbise mi giyseydim? sanayiye takım elbiseyle gidilir miydi amk. dolabımı inciğine cıncığına kadar baktıktan sonra en normal ama güzel görünen gömlek-pantolon kombini çıkarttım. ütü yapmaktan nefret eder her defasında anneme kitlemeye çalışır kitleyemezsem kitleyene kadar başka şeyler giyerdim. ama bu defa olmazdı. yani küçük bir yer kırışık kalır ve sevdiceğim orayı fark ederse? küçücük bir kırışıklık yüzünden reddedilme ihtimali değildi derdim. eğer öyle olacaksa baştan olmasın zaten. benim bu titizliğim ona verdiğim değeri kendime kanıtlama çabamdı. onun için ne kadar titiz ne kadar özenli olabileceğimi yani onu ne kadar sevdiğimi kendime kanıtlıyordum. o an aklıma ya beni beğenmez istemezse düşüncesi geldi. hiç umursamadım. ilk hoşlandığımda beni sevmiyordu, tanımıyordu ama ben çok mutluydum. çünkü onu sevmiştim. şimdi o beni sevmese ne değişmiş olacak? benim sevgim yine azalmayacak ben onu sevecektim. sevilmek için sevmemiştim ki ulan. bütün düşünceleri bir kenara bırakıp yarın olması için yatağıma yattım ama uykusuzluk hemen geldi yanıma yattı. tavanda geldi tabi üçümüz dertleştik gece gece. sahurdan sonra dayamamayıp uyudum hemen.
    20. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      pazartesi sabahı uyandığımda her zamanki gibi evden çıkmamıza yarım saat kadar vardı. çoğu zaman on dakika giyinir yirmi dakika daha uyurdum. ama bu sefer hızlıca kalkıp hazırlandım saçımı başımı yaptım ıslak mendiller grubu ile ayakkabılarımı temizledim. babamda hazır olunca yola çıktık. her günün aksine bugün arabada hiç uyumadım. haberlerde renkli gözlü insanların daha çok dalga yaydığı söyleniyordu. yani yeterince konsantre olursam ona kendimi fark ettirebilirdim o bana bakmasa bile. belki saçmaydı ama denemeye değerdi. zaten bakıcaktım saatlerce ona en azından biraz daha gözlerimi büyüterek falan bakardım. zaten küçücüktü gözlerim, 4 yıl aynı sınıfta olduğum arkadaşlarım 4. yılda "ulan senin gözler yeşilmiydi amk" derlerdi. babama yandan "kim tutar seni bas gaza" diye mırıldanıyordum. sahi ismail yk'ya ne olmuştu? yurtsever kardeşler nereye kaybolmuşlardı? gerçi geçenlerde ismail yk bir hafta içinde 3-4 televizyon programına birden çıkmıştı. kesin illuminatiye girmişti. yoksa bu kadar hızlı geri dönüş yapması imkansızdı. ama sonra tekrar ortadan kaybolmuştu. sanırım illuminatiye kolpalamıştı onlarda "hani lan çok ünlüydük kimse siklemedi senin geri dönüşünü" diğerek ismail ykyı yüz felci geçirene kadar allah belanı versin şarkısını söylemeye zorlamışlardı. bu hayat ismailler için çok çirkindi. düşüncelerimden beni sıyıran kasis birazdan ineceğimi de hatırlatmıştı. hemen yolcu koltuğunun üstündeki güneşliğin aynasını açtım, kıvırcık olan sakallarım ve saçım mümkün olduğunca düz, dişlerim temiz, burnum hapşurunca balgam fışkırtmayacak kadar boştu. indim arabadan başladım hızlı hızlı yürümeye. bi ara baktım koşuyorum. sonra terlemekten korktum yavaşladım. bi hızlanıp bi yavaşlıyordum. ey aşk beni neyledin ipne. sanayiye yaklaştıkça sanayi tarafına giden dişiler içinde yengenizi aramaya başladım. ama yoktu demek ki gitmiş beni bekliyor diye düşündüm. daha önce hep içimden yorum yaptığım bayanlara artık yorum yapmayı bırak bakmıyordum bile. sonuçta ben evli bi erkek sayılırdım.
    21. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sanayiye girdim. elim ayağım titremeye başladı. yürürken ayağımı yere bastığım bi anda ayağım fırladı havaya. bir şeyin üstüne bastırırsınız da birden fırlar ya aynı öyle fırladı. düşecek gibi oldum ama aşkın gücüyle toparladım hemen. yere motor yağı dökmüştü ipneler. kesin müstakbel nişanlımla aramızı bozmaya çalışan başka dükkanların çıraklarıydı onlar. vay şerefsizler. ne ara arkadan iş çevirmeyi öğrendiniz? bu hareketleri bana şunları gösteriyordu; - onlar da benim onlardan daha iyi olduğumu kabul etmişlerdi ki komplo kuruyorlar - o zaman sevdiğim de beni seçecekti yüksek ihtimal ve belki bu olanları anlatıp duygu sömürüsü yapar senin için bunlara göğüs gerdim deyip bi öpücük almaya diretirdim -yda bn çk parnyktm. dükkanlarımızın bulunduğu sokağa girmek üzereydim. heyecanımın en yüksek olduğu zamanlarda yaptığım gibi olayları at yarışı spikeri gibi tekrar etmeye başlamıştım; dimaria sol açıktan ilerliyor. hemen arkasında gülbatum. dimaria soldan hızlandı bitiş çizgisine en yakın at. gülbatumun jokeri kırbaç darbeleriyle gülbatumu kızdırıyor. iki at da başa baş kim kazanıcak? ve dimaria patladı... ingiliz safkan arap atı dimaria bitiş çizgisine 1 metre kala kaslarını patlatıp olduğu yere yığıldı.
    22. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      gördüklerim beni yerle bir etmişti. yere yatıp ağlamak istiyorum. daha doğrusu göremediklerim sıkmıştı kafama iki tane. sevdiğimin dükkanının önünde dükkanın kapalı kapısına bakıyordum. dükkan daha açılmamıştı. daha önce hiç dikkat etmediğim için bu dükkana bu durumun normal mi yoksa anormal mi olduğunu çözememiştim. belki de sevdiğimin başına bir şey gelmişti. tırnağı kırılıp acile kaldırmışlardı belki de? hemen gidip tırnak bağışı yapmalıydı. sonra o benim yanıma gelip tırnağın nerde dediğinde ait olan kişide demeliydim. belki de bundan bi on yıl sonra kızlar tırnaksız erkeklere bayılacaktı? etraftaki çakallara belli etmeden yavaş adımlarla dükkana doğru yürümeye devam ettim. etrafta ki dükkanların bir çoğu kapalıydı. hatta buradan gördüğüm kadarıyla bizim dükkanda kapalıydı. içim biraz olsun rahatlamıştı. etrafta açık olan dükkanları kesmeye başladım. sevdiğimin hemen yan dükkanında bi çırak vardı. büyük ihtimal bu ipneydi bana komplo kuran. hemen gidip işini bitirmek istedim ama bu bana yakışmazdı. ben asil bir türk gibi cenk meydanında çarpışırdım. zaten bu şarapsız benden biraz daha küçük duruyordu ve pek de bi gideri yoktu şimdi allah var. dükkana kadar yolu yarılamıştım. o sırada yanımdan arabayla timur abi geçti. dükkanın anahtarları ondaydı ve tam zamanında gelmişti beni bekletmemişti. zaten canım yanıyordu. aşktan anlar mıydı acaba? ilk görüşte aşık olduğum kızı anlatsam beni takar mıydı? timur abi arabadan çıkınca fark ettim ki murat yoktu. bu çok iyi olabilirdi, hem dükkanda rahatlayacak hem de sevdiğim için iyi bir çocuğu levyeyle öldürmek zorunda kalmayacaktım. en azından bazı şeylerin yoluna girdiğini görmek güzeldi.
    23. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      dükkanın bi küçük iki de büyük kapısı vardı. timur abi küçüğü açıp içeri girdi bende içerden büyüklerin anahtarını alıp büyükleri açtım. ama bi gözüm hep karımın dükkanındaydı. kapıları açtıktan sonra gidip üstümü değiştirdim. 10 dakikada bir kapıya çıkıp dükkana bakıyordum açılmış mı diye. ama açılmıyordu amk dükkanı. aşkım özür dilerim ağzımdan kaçtı senin dükkanına küfür eder miyim hiç? öğleye kadar böyle devam etti. kimse gelip gitmedi. öğlenim kavurucu sıcağında bakmaktan bıkmaya başlamıştım ki bi araba yanaştı dükkanın önüne. iki kişi indi. birisi adam ve diğeri müstakbel yengeniz. of nasıl heyecan yapmıştım elim ayağım titremeye başladı. dimaria yerden kalkıp gülbatuma kafa atıp yarışı birinci bitirmişti bee.
    24. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      direk gidip kızın boynuna sarılasım gelmişti. hatta istemsiz bir kaç adım gittim sonra arkamdan gelen sesle durdum. ahmet piçi dimaria gel buraya şu tekerleği sök diyordu. aq yerinde bütün tekerleri bana söktürüyorlardı çünkü tekerlek arabanın en pis yeriydi. sökerken mecbur lastiğin altından yani yerle temas eden yüzeyinden tutardınız ve eliniz saniyeler içinde sim siyah olurdu. lastiğini sökeceğim araba bakım için gelmişti. yani muhtemelen filtre alınacaktı. bu da benim yengenizi ziyaret etmek için bahanem olacaktı. dünya üzerinde görülebilecek en hızlı lastik söküşünü gerçekleştirdim. tabancaya öyle asıldım ki bujiler alev alacaktı neredeyse. lastiği söktükten sonra ahmet abi balataları kontrol etti. değişecek, git batarya al dedi. hassiktir dedim içimden. çünkü balataları aldığımız yer sevdiğimin dükkanının tam tersi yönündeydi. istemeye istemeye de olsa gittim balataları almaya. bir yandan da ahmete sövüyorum. o an sövmektense sevdiğimi düşünmeyi tercih ettim. acaba ismi neydi? ismini öğrenmeliydim, çünkü kızımıza onun ismini veremezdim amk şimdiden çocuk ismi bulmalıydım her şey tamam olmalıydı. o sadece gelip hayatımın başköşesine oturmalıydı.
    25. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      balataları alıp geldiğimde hayatımda yaşadığım en büyük acıyı hissettim. mahmut abi motorla filtreleri alıp gelmişti. ya yavşak başka zaman olsa gitmezsin diye geçirdim içimden. beynim durmuştu ne yapacağımı bilemedim. abi ben tuvalete gidiyorum deyip girdim tuvalete açtım suyu inandırıcı olsun diye. bir plan yapmalıydım. ve bu plan sürekli işe yarar bir şey olmalıydı. ne zaman sevdiğimi görmek istersem bu plan sayesinde görebilmeliydim. o an aklıma bir fikir geldi. dükkan çok büyük olmadığı için sürekli kullandığımız malzemeleri bile az alırdık. ve bu malzemelerden biride balata spreyiydi. üç günde bir beni yollarlar 2-3 tane sprey aldırırlardı. spreycinin dükkanına giderken sevdiğimin dükkanın önünden geçmem gerekiyordu. bundan sonra gittiğimde en fazla 1 sprey alacaktım. dükkanda ota boka bu spreyi kullanıp bitirecektim. amk spreyi pahalıydı da. onlarda bana az maaş vermeselermiş böyle yapmazdım diyerek olayı hemen üstümden attım. planıma karar verdiğime göre tuvaletten çıktım. balata spreyi bakmaya giderken bir abartı egzoz sesi gelmeye başlamıştı. ses arttıkça bende saniye başına ettiğim küfür miktarını arttırıyordum. uzaktan az biraz iyiydi ama yakından günde 3-4 saat dinlendiğinde nefret ettiriyordu. amk arabası bizim dükkânın önünde durdu. dükkan da boş yer vardı, müşteri olsa dükkana girerdi. demek ki müşteri değildi. kapıya doğru yürüyordum, dükkanın köşesinde olduğum için arabayı görmem biraz zaman almıştı. ben arabayı ve sürücüsünü görebildiğim zaman ahmet abi çoktan kapıya doğru yönelmiş ‘siktir git lan’ diye bağırmıştı. adam arabayı biraz daha bağırttıktan sonra çok seri bir kalkış yaparak gitti. adamın bakışlarını çok az görmüştüm ama o kadarcık görmem bile rüyama girebilmelerine neden olabilirdi. nefret dolu bakışlardı adamın bakışları. kendi kendime ne oluyor amk diye düşündükten sonra ‘siktir et manitaya gidiyom ben’ diye düşünerek balata spreylerinin yanına döndüm. hepsi bitmişti. ahmet abinin yanına gidip “abı balata spreyi lazım olacak mı? olacaksa bitmiş de alıp geliyim mi?” dedim. normalde lafı bu kadar dolandırmaz sprey bitmiş alıp geliyorum derdim. ama biraz önceki olay yüzünden ahmet abi etrafa sikici bakışlar atıyordu. gerçi ahmet ibnesi ateş olsa cürmü kadar yer yakardı beni asıl tırstıran bakışların sahibi timur abiydi. o babacan sevecen adam gitmiş balıkesirin çılgın eşekleri gelmişti sanki.
    26. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ahmet abi başıyla onayladı. hemen gidip aynaya baktım saçım biraz bozuktu hava tabancasıyla fön çeker gibi düzelttim. bu tabancadan eve de almalıydım amk saç kurutma makinasından daha çok iş görüyordu. hava tabancalı yerlerin kısa olması gerektiği aklıma gelmişti, bu yüzden hemen yerine koyup yola çıktım. yola çıkar çıkmaz üzerime bir ciddiyet gelmişti. kendimi robocop gibi hissediyordum. tek tek dükkanlardaki tüm yaşıma yakın erkekleri işaretleyip gözlüğümde kırmızıya boyuyordum onları. arabalar geliyordu süreli birinin sağından birinin solundan geçe geçe ilerledim. sevdiğimin dükkanına yaklaştığımda kalbim yerinden fırlamak üzereydi. ilk defa o an dükkanı incelemiştim. bir mercedes dükkanıydı. bizim dükkan ise tüm arabalar içindi. biz ırkçı değildik. ama karım ırkçı olabilirdi. bağrıma taş basıp onu olduğu gibi kabul edeceğimden emindim. ortalama saatlik hızım 5 km civarındaydı ama dükkanın hizasına geldiğim zaman saatte 500 metre bile gidemez olmuştum. içerdeydi müstakbel birlikte öleceğim kişi. ulan nasıl heyecanlanmıştım. gidip sarılıp bu saatten sonra benimsin ya da saksı toprağının diyecektim. ama götüm yemedi. muhtemelen babası olan adam yani usta 24 anahtarı götüme sokup alo fetva hattını arayarak metali makattan almak orucu bozar mı diye sorabilirdi. ben sevdiğime bakarak yürürken bir an oda bana baktı. ulan yoksa şu gözlerden odaklanıp dalga ile şaapma muhabbeti doğru muydu lan? acaba olabilirmiydi? siktir et gözü amk bana baktı bana. ulan bu kız baya baya bana bakıyor. ananı sk… refleks olarak sövmemle birlikte kendimi yere düşerken buldum. neyse ki elimi yere koyup tam düşmemi engellemiştim. önümde iki seçenek vardı, birden geri kıza bakıp verdiği tepkiyi görmek diğeri ise rezilliğimi de alıp gitmek. tabi ki de arkamı döndüm. bana bakıyordu yârim! ‘slk şy’ der gibi bakıyordu hem de. ulan yürü evlendirme dairesine deyip götürmeliydim hemen. babasının da o anda kızına döndüğünü fark ettim. onu zor durumda bırakmamak için kafamı aşağı çevirip yere baktım. bu neydi lan? yine mi motor yağı? hangi piç bana komplo kuruyordu lan? ne paranoyağı amk sikerim paranoyanızı! bal gibi de komplo işte.
    27. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hemen ayağa kalkıp etrafta dükkanları incelemeye başladım. genel olarak tüm çıraklar bu tarafa bakıyordu. hepsi yapmış olabilirdi. evet, evet. hepsi birden yapmıştı. en büyük gücü birlikte yok edip sonra birbirleriyle çarpışacaklardı. çekerim emaneti sikerim her birinizi amk. gerekirse alayınıza etek giydirip yetkili serviste müşteri ilişkilerine sokarım ulan. ya da direk servisi size sokarım? atarlı giderli bakışlarımdan sonra bir şey fark etmiştim. çırakların çoğu kıza yanıktı. ama hiç biri dükkanlarında bile çıkmıyorlardı. sebebinin kızın babası olduğunu düşündüm. yani güzel prensesi koruyan ejderhayı alt eden prensesi kapıyordu. hemen plan yapmalıydım. kalkıp doğruca balata spreyi almaya gittim ve yol boyu düşündüm. sanayide gördüğüm en ilgimi çeken şeylerden biri ise esnaflıktı. hani şu banka reklamlarında olan esnaflık varya, hani komşum siftah açmadı bana değil ona git vs. diyenler. onların aynısınıydı buradaki esnaflık. herkes komşusunu kollardı. aynı işi yapsalar bile, birbirlerini kollar her zaman yardımcı olurlardı. örneğin; bizim dükkanda test makinası vardı, yandaki dükkanda ise yoktu. test makinası gereken bir araba yan tarafa gelmişti. normalde test makinaları olmadan tamir edilmeyecek bir arabaydı. yan taraftaki ustaya bizimkiler makinayı verdi adam test edip tamir etti. bizimkiler vermese o araba bize gelecekti ve biz kazanacaktık. veya geçen gün bir usta müşterisini test için yolladı bize. testini yaptık. bozuk parçaları söyledik. müşteri bi daha uğraşmayalım siz değiştirin dedi. bizimkiler katiyen kabul etmedi. gideceksin o usta yapacak senin arabanı biz yapmayız dediler ve adam gitti orada yaptırdı. hep bizim dükkandan örnek vermiştim çünkü en iyi burayı biliyordum. başka dükkanların bizden aşağı kalır yanları yoktu. yani sanayideki esnaf kardeşti. komşuluk ilişkileri çok kuvvetliydi. bir ihtiyaç olduğu zaman mutlaka istenilir varsa verilirdi. bende sanayinin bu özelliğini kullanarak dükkana gitmeye karar verdim. işe gireli çok uzun zaman olmadığı için bir şeyler istediğim komşuların en uzağı iki yandakiydi. sevdiğim kızın dükkanının etrafındaki dükkanlara hiç gitmemiştim. bizimkiler gidiyor muydu onu da bilmiyordum. spreyi aldıktan sonra dönüş yolunda çok fazla yavaşlamadım kısa bir süre baktım ve geçtim. hatta dükkanın yarısında kafamı çevirdim. çünkü şuan prensese odaklanmak hata yaptırabilirdi. şuan tamamen ejderhaya odaklanmalıydım. şu aşamada duygular devreden çıkmalı ve stratejik yaklaşmalıydım. savaşa giriyordum. vintır iz kaming’di. 4. bölümün sonu - bu bölüm baya uzun oldu ama idare edin
    28. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yeni bölüm ne zaman ula. bide aralara şarkı at hava olsun
      0yarın :d - melek dimaria 08.06.2016 01:28:52 |#2638312
      0ohooooo. neyse bekliyoruz - yazmaz 08.06.2016 01:29:29 |#2638469
    29. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      niv episod is kaming
    30. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      4.bölüm dükkana gittim ve sürekli düşünmeye devam ettim. dükkanda araba kalmamıştı. bayram arefesi olduğu için gelen arabaların çoğu bakıma geliyordu. dükkana gelen arabaların çoğu ikinci el alım satım kontrol olduğu içinde boştu dükkan. zaten herkes bayramda sonra alırım diyordu. boş boş otururken ahmet abiye o adamın kim olduğunu sordum. “sen boşver yeğenim önemli değil” diyerek geçiştirdi. ama vardı bir bokluk belliydi. o ara tekrar yoldan sesler geliyordu. çok fazla korna sesi vardı. arabalar birbirine yol vermiyordur diye önemsemedim ama bağırışlar gelmeye başlamıştı. “kesin yine bu ipne geldi” diye direk fırladım. amk levye almayı unutmuştum. bu sefer bizlik değildi mesele, lastikçi, mal getiren bir adamla laf dalaşına girdikten sonra arabasını park edip adamı dövmeye gidiyordu. tüm dükkanlar muslukları açılmış gibi tazyikli insan kusuyordu. herkes dışarı çıkmıştı. aklı başında yaşını almış ustalar hemen araya girip ayırdılar. mal getiren adama “yeni gelin değilsen ve sike sarılmak istemiyorsan siktir git” tarzı cümleler kurup yolladılar. “bunlar kesinlikle yağmur öncesi kara bulutlar” diye geçirdim aklımdan. yakında çok kötü şeyler olacak gibime geliyordu. karımı ve çocuklarımı alıp buradan gitmeyi düşündüm. ama bir sorunum vardı. karım, onun benim karım olduğundan haberi yoktu. çocuk sıkıntı değildi. çok şükür halimiz vaktimiz yerinde saat gibi işliyorduk hani:d biran önce ejderhayı alt etmeli ve karımı oradan almalıydım. kan dökülecekti burada. öyle hissediyordum. hatta herkes öyle hissediyor ve levyelerini parlatıyorlardı. oluk oluk kan akacaktı. hayır kurbana daha çok vardı. insan kanıydı bu. vintır iz kamingdi. o günü de saçma sapan şeylerle uğraşarak ağzımın içine hava tabancasını sıkarak ota boka balata spreyini harcayarak bitirmiştim. dükkanı kapatırken hala düşünmeye devam ediyordum. bu akşam kayınpederin dükkanı çevresinde inceleme yapma kararı verdim. amk kayınpeder zengin adamdı vesselam, öğlen kızıyla geliyor iki üç saat takılıp gidiyordu yani benim çıkış saatimde dükkan kapalıydı. ilk defa dükkanın kapalı olduğuna sevinmiştim, rahatça keşif yapabilirdim. öyle de yaptım, dükkanı kapattım bizim ustaların gitmesini bekledim ve çevrede hiç tanıdık kalmayınca hedefime doğru yürüdüm. prensesin alı konulduğu kulenin tam karşısında bir mercedes servisi vardı. mercedes servisine bakarken bir şey dikkatimi çekti, dükkanın hemen yanında merdivenler vardı ve merdivenlerin duvarın ok işareti ile yukarıya doğru kantin yazıyordu. merak edip çıktım merdivenleri, harbiden götten bacak bir kantin varmış ve kantinin camından hemen karşıdaki sevdiceğimin dükkanı gözüküyormuş. tabi bizde kafa zehir, hemen yaptım planı sevinçli sevinçli çıktım dışarı sanayinin çıkışına doğru yola koyuldum. muhtemelen yanımdan bir sürü güzel bayanlar geçiyordu ama ben onlara bakamazdım. doğruca evime gittim.
    31. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      o gün, pazartesi akşamı timur abiyi aradım hastaneye gideceğimi öğlen gelsem sıkıntı olur mu diye sordum adam bana tam gün izin verdi. çırak istedi yarım gün usta istedi tam gün. o akşam aşkıma karşı çok büyük bir sınavın içine girdim. ya öğlen gidip çalışacak ve sevdiğimi görecektim ya da evde fosur fosur yatacaktım. tabi ki benden bekleneni yapıp evde fosur fosur yattım. salı akşam timur abiyi tekrar aradım. abi tahliller vardı bugün sonuçları çıkacakmış biraz garip bi hastalık varmış galiba bende öğlen gelsem olur mu dedim. eğer önemli bir şeyse gelme oğlum dedi adam. bu kadar kandırmakta ağrıma gitmişti ben bu kadar itin önde gideni olmamalıydım. yok abi bu sefer sadece sonuç alıcam hastaneden çıkar çıkmaz gelicem ama otobüsle geleceğim için öğleni bulur gelmem dedim, iyi tamam dedi kapattı. sabah tabi ki baya uyudum. 12 oldu evden çıktım. 1,1.30 gibi sanayiye vardım. artık açmış olsun dükkanı amk diye düşünerek, kayınpederin dükkana doğru ilerledim. dükkan açıktı önce içine bakıp sevdiceğimin olup olmadığını kontrol etmem sonra da plana uygun olarak karşıdaki kantine gitmem lazımdı. direk bizim dükkana gider gibi yürümeye başladım dükkanın hizasına gelince önce götü garantiye almak adına yerde yağ olup olmadığını kontrol ettim ve sonra dükkandan içeri baktım. ordaydı amk ordaydı! dünyanın en güzel manzarasına baka kalmıştım, lifte kaldırılmış bir araba, arabanın altında kayınpeder ve tezgahın önünde takımlarla uğraşan nişanlım! duygusallığa yer yoktu, tek bir hata tüm planı suya düşürebilirdi. duygusal olabilmek, aşkımı yaşayabilmek için önce kafamı kullanmam lazımdı. kayınpeder ya da karım bana bakmadığı için direk arkamı dönüp merdivenlere doğru ilerledim. merdivenlerden o coşkuyla üçer beşer çıkıp kantine camın kenarına geçtim oturdum. kantin dükkana göre bir kat üstte kaldığı için dükkanın içinin sadece bir kısmı gözüküyordu ve gözüken kısmında da sevdiceğim yoktu. olsundu şuan için dükkanın içinde durduğunu bilsem yeterdi. plana göre gitmeliydim. bir yandan dükkana bakıp diğer yandan da kantinciyi izleyeme başladım.
    32. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bizim dükkan ile yan dükkanı ayıran duvarın sokağa bakan yüzünde diyafona benzer bir şey vardı. biz kullanmıyorduk ama yandaki dükkan o diyafondan çay vs sipariş ediyordu. işte oturup kantinciyi izlerken bir diyafondan siparişleri alırken anladım ki siparişler bu kantine veriliyormuş. biz de mi buradan verseydik acaba? sonuçta eşimin dükkanının komşusu kazansın. hemen camdan dışarı baktım, sevdiğimin dükkanının yanında diyafon var mı diye ama yoktu gerçi çok da fark etmezdi de planım için çok fazla küçük bir detaydı bu. hemen kantinciye dönüp abi bana bir tost bi de limonlu soda, dükkana götürücem tepsiye koyarsın dedim. planım şuydu, elimde tepsiyle sevdiğimin dükkanına dalacaktım ve ‘usta tost sizin miydi diyecektim.’ kayınpeder hayır deyince de sevdiğime dönüp ‘siz söylemediniz mi tost?’ diye soracak ve dikkatini çekecektim. bakışlarımız kesiştiğinde de vurgun yemiş gibi kalacaktı, çünkü biz gerçek aşıklardık, gerçek aşıklar birbirlerini ilk gördüklerinde vurgun yemiş gibi kalırlardı, ben kalmıştım. sevdiğim kala kaldığında da çok üstelemeyecek onu kendi derin boşluklarını kapatacak adamı bulmanın sevinciyle baş başa bırakacak olayın ciddiyeti idrak etmesi için ona izin verecek ve ‘yan tarafa sorayım ben onlar söylemiştir herhalde’ deyip dükkandan çıkacaktım. ve tabi ki tostu dükkana götürüp saniyenin onda birinde hiç edecektim… çünkü kokmuştu.
    33. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kantinci ‘yeğenim hazır’ dedi ve kalktım parasını verip tepsiyi elime aldım, emin adımlarla ilerleme başladım. mümkün olduğunca ağrıdan alıyordum. dükkanın içini görebildiğimde eşin ve babası en uzaktaki tezgahta arkası dönük konuşuyorlardı. yavaş yavaş ilerledim ve konuşmaları duyabilecek kadar yakında durdum. arkalarını dönerlerse direk konuya girer yeni gelmiş ayağı yapardım. sevdiğimin sesini ilk o an duydum. bir deste düşünün. hatta bir tane düşünmeyin, 10 tane deste var önünüzde. hepsi de bir birine karışık. kartların öbür tarafında da bir tane adam var, size kartlarla bir numara yapacak. aldı tüm kartları karıştırdı, içinden birini seçin dedi. baktınız kartlara önünüzde yatıyor hepsi. hepsi öyle sıradan öyle normal kartlar ki hiçbir özelliği yok. içinden birini seçtiniz, belki orda o karta benzeyen 50 kart, o kartın tıpatıp aynısı olan 9 tane daha kart var ama siz onu seçtiniz. size numarayı yapacak olan adam ‘o senin kartın’ dedi. o artık sıradan bir kart değil, o benim kartım. heh işte o kart insana ne kadar eşsiz gelirse bu ses de bana o kadar eşsiz geldi. kimine göre ait olmanın özelliği yoktur, kimi insan için ‘kendi kartı’ o kadar da eşsiz değildir ama ben zaten hep biraz ait olmak, biraz sahip olmak istemişimdir. -amca valla babam bekliyorum dedi. -tamam kızım ben babanla konuşurum merak etme. ulan bu adam bunun babası değil miydi? ne babası amk ben çıkartmıştım onu. hoaayyyydaaa! e babasını çağırın ondan istiyim o zaman kızı amk. e şimdi bu öz amcası mı acaba? ya sesli düşündüm ya da başka bir bok yedim bilmiyorum ama düşünmem bittiğinde iki çift göz saatlerdin bana bakıyorlarmış gibi bakıyorlardı.
    34. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      panik yapıp, zar zor ‘şey, tost sizin miydi?’ diyebildim. dayı güldü, ne gülüyon amk aşığım aşık. seviyorum ulaaaan! ‘yok biz söylemedik.’ hoaaayyyydaaaa! biz ne amk? bak ben bunu hiç düşünmemiştim. çoğul kullandı adam ben bi daha kıza senin mi desem iyice mal konumuna düşücem. adam söyleyeli yıl oldu ben hala bekliyorum. güzel bir gülme sesi geldi, baktım eşim gülüyor. kaç defa da dedim milletin yanında gülme öpesim geliyor diye. eşimin gülmesi bitmeden dayı bıyık altında sırıtmaya başladı. iyice amca yeğen –öz mü belli bile değil- beni taşağa sarmışlardı aq. hemen toparlandım, ciddileştim. karımda olsa kimseyi kendimle taşak geçtirtmem aq. öksürür gibi bi boğazımı temizledim kaşlarımı çatıp baktım manitaya. hemen gülmeyi bıraktı, utandı. bu sana son kızışım, bir daha beni kızdırmayacağına inancım tam bakışı attım hemen. sonra da ‘ben yan tarafa sorayım o zaman,’ dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. arkamı dönmeden önce etrafa da bakabilmiştim. aynı bizim dükkan gibi merdivenler vardı ve merdivenlerden çıkınca personellerin takıldığı yer vardı. bizim dükkanın aksine oranın camları filmliydi. arkamı dönmüş, dükkandan emin adımlarla çıkmaya doğru giderken burnuma hiç pis koku gelmiyordu ama geleydi iyiydi birazdan felaketim ile tanışacaktım. personel bölümünün merdivenlerinden pata küte ayak sesleri artarak gelmeye başladı ben içimden kim bu ayı diye düşünürken daha arkamı dönemeden ayakların sahibi konuştu: ‘şşt kantinci, tostu versene bana sen, yan tarafa yeni bi tane daha götürürsün.’ arkamı yavaşça döndüm, merdivenlerden inen benimle hemen hemen yaşıt benden biraz daha uzun biraz daha yapılı –çok da değil ama- bir herifti ve benim eşime bakıyor ve gülüyordu. amına kodumun şerefsizinin hemen olayını çözmüştüm, sevgilimde gözü vardı ve ona şov yapabilmek için anasını boyayıp babasına bile satardı. bir elimdeki tepsiye bir çocuğa bakıyordum. taşak geçmek için tüm fırsatları kollayacaktı ibne. dikkatli hareket etmeliydim. ama beni asıl yaralayan o yavşak ağzı kulaklarında sevgilime bakarken, o da o ipneye ağzı kulaklarında bakmıştı. amına kodumun dayısı, (sarı dayı sana demedim knk) dükkanında ne tezgahlar dönüyor uyuyorsun göt, biraz etrafına bakın!
    35. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      önümde iki seçenek vardı, ya adam gibi tostu bırakıp çıkıp gidecektim ve yenilgiyi kabullenip fark atmayın yeter diyecektim ya da sikerim feriştahını deyip atara kalkacak en azından beraberliği zorlayacak galibiyet için çalışacak ama muhtemelen farkla mağlup olacaktım. akıllı bir insan gibi davranıp 2. seçeneğe yöneldim. atara kalkacaktım. zaman kazanmak adına bir iki adım ileri attım ve bu sırada bi tosta, bi sevdiğime bi de dallamaya bakıyordum. dürüst olmak gerekirse beni ikinci seçeneğe zorlayan, tostu bırakıp giderek önümüzdeki rauntlar için hazırlanmaktan alı koyan şey, o dallamanın benimle dalga geçmesi değildi, sevdiğim kızın o dallama benimle dalga geçerken onun da gülmesi mi peki? aslında, hayır. beni buna mecbur bırakan asıl şey, ben bu yola çıkarken tostu kendim için aldım, kimseye yedirtmem tostumu lan!
    36. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ben sessizce kısa adımlarla dallamaya yaklaşırken, dallama iyice sırıtmaya başlamıştı. taşağa vurmaya hazırlanıyordu. izin verdim, bırakayım bi bastırsın, bir kaleyi yoklasın, ben bu kadroyla kontradan ona her türlü çakarım. dallama da bana doğru gelmeye başladı çok yakınlaşmadan ikimizde durduk. bir an son kez sevdiğime baktım, sinirliydim ama o gülüyordu ve dallamaya bakıyordu. dallama, ‘seni ilk defa gördüm hayırdır yeni mi başadın kantici’ diye sordu. aklı sıra ezecek, hem kantinci olduğuma baskı yapacak hem de sen yenisin galiba taşağını geçecekti. yer miyim ulan ben! içinden besmelemi çekip nutuğuma başladım: -aslanım ben kantinci değilim. kantincinin çırağı hastalanmış gelmemiş, adam da tek başına kantinde dağıtamıyor. kantinden çıkarken rica etti götürür müsün diye, getirdik sizin değilmiş yan tarafa götürücem. sen de çok açsan; ya az ye kendine uşak tut ya da kantin orda git al ne alıyosan. açıkçası, çok efsane bir nutuk çekmemiştim ama en azından beraberliği sağlamıştım. ezici mağlubiyet ihtimali kalmamıştı. cümlem bittiğinde çocuğun yüzü düşmüştü, ben gayet ciddi ve kızgın sevdiğime baktım o da gülmeyi bırakmış ‘ayıp ettik’ moduna girmişti. ona son kez ‘ayıp ettin, sen de mi bürütüs’ bakışı atıp ustaya bakmadan sert bir şekilde ‘kolay gelsin usta’ diyerek çıktım. bu olan beni acıktırmıştı, dükkanın girişinden köşeyi döner dönmez tostu yemeğe başlamıştım ve dükkana gitmeden bütün tostu hiç etmiştim. artık ne düşüneceğimi bilmiyordum. birlikte düşkün insanlara yardım edeceğimizi umduğum kız o insanla dalga geçen bir tip miydi? elinden gelen tek şey insanları aşağılamak olan bir insan mıydı? böyle bir insansa eğer onunla tabi ki yapamazdım... 4.bölüm sonu.
      0hacı bitti mi olay - samsunlu bela 12.06.2016 01:09:01 |#2642299
      0yok reyiz devam edicem - melek dimaria 12.06.2016 01:11:28 |#2642118
      0bekliyoruz - samsunlu bela 12.06.2016 01:12:02 |#2642300
    37. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      reis biraz uzun yaz ya damağımızda kalıyor.her bölüm pembe dizi havasında çok yavaş ilerliyor bari biraz uzun yaz da sigaramız bitsin :)
      0kardo her gün en az 5-6 word sayfası giriyorum, bir de her gün giriyorum elimden daha fazlasının gelmesi zor :( sen biraz yavaş okusan :d - melek dimaria 10.06.2016 03:41:11 |#2479941
      0tamam tamam sen yazmaya devam et biz yavaş okuruz :) - osurganotu 10.06.2016 07:04:37 |#2598387
      0ljsdksa eyvallah :) - melek dimaria 10.06.2016 07:05:11 |#2598683
    38. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      dükkana gittiğimde suratım asıktı, timur abi tahlillerden kötü bir şey çıktı zannedip hemen yanıma geldi sordu. ‘yok abi, çok şükür sağlığım yerindeymiş yolda çok yoruldum’ dedim. o gün dükkandan hiç çıkmadan geçirdim. ertesi birkaç günü sadece dükkana gidip geliyordum. filtre vs alacağım zaman gidiyor, dükkanın içine bakıyor ve usta, kız, dallama üçgenini görüp küfrederek geçiyordum. galiba bir seferinde çok yüksek sesle küfrettim ki, gülerek bir şey konuşurlarken kız birden beni fark etti ve beni görür görmez gülmeyi kesip ciddileşti, mahcup bir yüz ifadesi takındı. bu hoşuma gitmedi değildi, ama bilemiyordum altan…bilmiyordum. bayrama sadece birkaç gün kalmıştı, geçen hafta sevdiğim dediğim şuan ne yapacağımı bilmediğim kızı pek umursamamaya düşünmemeye çalışıyordum çok başarılı olamasam da en azından pek görmüyordum yani arife gününe kadar. arife günü yoğun bir gündü. bayram da köye giden tüm istanbul sanki son gün bakım mecburiyeti varmış gibi sanayilere servislere akın etmişlerdi ve bizde bundan nasibimizi almıştık. iş yoğun olduğu için sabahtan beri neredeyse hiç aklıma gelmemişti. saat 2.30 gibiydi. arife olduğu için 1 saat sonra falan kapatacaktık. timur abinin bana verdiği iç ile tezgahta uğraşıyorduk. dükkanda sürekli bir araba çıkıyor bir arabaya giriyor bir sürü insan çıkıp bir sürü insan giriyordu artık hiçbirini umursamaz olmuş işimi yapıyordum. işle ne kadar uğraştım bilmiyorum ama bir ara biri ‘kolay gelsin’ dedi, döndüm baktım oha amk karım özür dilemeye gelmiş! özür dilemeye mi gelmiş? ne işi var lan bunun burada? hemen cevap vermeliyim amk yine rezil olamam: ‘sağ ol,’ başımla da selam verdim o da verdi ve arkasını dönüp dükkanın diğer tarafına geçti. arada duvar kolonu olduğu için onu göremiyordum ve hala anlam verememiştim. elimdeki işi bırakıp tam diğer tarafa geçecektim ki timur abi önde, kızın amca dediği usta arkada gülerek bu tarafa geldiler. onların arkasında da sürekli bu tarafa bakan bir yandan da dükkanı gezen kız. kesin iş yaparken daldım da şuan rüya görüyorum amk diye düşündüm kendi kendime.
    39. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      timur: bu da bizim yeni çırak. (gülmeler) bizim şeyi(babamın adı) biliyorsun, asker arkadaşım hani benim, heh onun oğlu. usta: hee, bildim bildim. onun oğlumusun sen? ben: evet. (amk adam dedi ya işte onun oğlu diye ne diye bir daha soruyosun? zaten gıcığım sana.) timur: senin oğlan napıyor geliyor mu dükkana? bu arada şey (kızı göstererek) kim? usta: geliyor ya arada. geçen senin çırakla karşılaştılar hatta tabi bilmiyorduk senin çıkar olduğunu. arada servise çıkıp ek iş yapıyor galiba. (usta güldü, timur abi anlamamış gibi bana baktı ben de ikisini de siklemedim.) bizim şeyin (kızın babasının adı) kızı ya, çok meraklıymış arabalara hevesini alsın diye yolladı babası. timur abi kıza döndü, o dönünce bende baktım kız bozulmuştu. bir tur binsin hevesini alsın muamelesi yapmışlar nasıl bozulmasın. o an çok iyi bir fikir gibi geldiğinden bu seferde ben sırıttım. anlasın benim halime. kız gıcık gıcık baktı bana. nefret eşiğine gelmişti ki normale döndüm. timur: isim neydi senin? (hassiktir helal olsun timur reyiz ya büyük adamsın soru gibi soru!) kız: yağmur. (vuay güzel isim ama ne kadar bana aitlik var bilemem…) timur: söyle bakalım yağmur dizel arabalarda neden çeyrek depo altına düşmeyin derler? (amk bu adam yıllar önce bir şey öğrenmiş sürekli herkese bunu soruyor. geçen bana da sormuştu hayır arada sorduğunu unutup tekrar soruyor amk) yağmur: bilmem. ben: (o anda deli gibi olaya atlama gereği duydum) dizel arabalarda yakın çok büyük basınçta püskürtüldüğü için çeyrek depodan aşağı düşünce basınç azalıyor performans düşüyor. bu sefer cevap verirken gayet ciddiydim. ciddigibiydim. ciddimsiydim. ciddiyeyazıyordum. timur: bak benim çırak seninkinden iyi. (güldü) sahi senin oğlanı yolla arada yaşıtlar bizim çırakla takılırlar dedi. sikkkkerim hee. o ipne bu dükkana girsin levyeyi iki gözüne sokarım onun. iki levye değil tek levyeyi iki gözüne de sokarım. usta olur dedi daha sonra timur abiyle usta gereksiz bir ton muhabbet yaptılar bu sırada yağmurla ne zaman göz göze gelsek ikimizde de mahcubiyet ifadeleri vardı. çok ayıp etmiştim, birbirimize, kendimize, bu ilişkiye… ama onarabilirdik belki de. yağmur’a dalıp gittiğim bir sıra da, usta bana bir şey demiş ama duymadım. sonra bir şey dediğini fark edip hemen normalde dönüp ‘efendim’ dedim. timur abi ‘bizimkinin uzaklara dalıp gitmeleri çok oluyor ya’ dedi. usta, ‘hayırlı bayramlar dedim,’ dedi gülerek. ‘sağ ol usta, hayırlı bayramlar,’ dedim. usta yağmur’a dönüp ‘hadi kızım’ dedi. yağmur timur abiye ‘hayırlı bayramlar abi’ dedi. kesin beni es geçecek diyordum ama tam geçerken ‘sana da hayırlı bayramlar’ dedi hemen refleksiv olarak ‘hayırlı bayramlar’ dedim. bu bayram hayır olacaktı. belliydi. yağmur ve ustası dükkandan çıktıktan sonra işime geri döndüm yaklaşık bir saat sonra da dükkanı kapattım. artık kafamın içinde karışıklıklar çözülüş yenileri gelmişti. dallama, ustanın çocuğuydu ve usta timur abi’nin arkadaşıydı. yağmur, ustanın arkadaşının kızıydı. arabaları seviyor hevesini alsın lafından nefret ediyordu. şimdi gelelim dallama ve yağmur’a, ikisinin arasında ne vardı? bugünkü mahcubiyet yağmur’un ilgisi olduğunu gösterir mi? babam pasta yapmayı bilmiyor. neyse, hepsi için daha zaman vardı. şimdi ramazan bayramıydı, para toplama vaktiydi.
    40. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      30-35 lokmamı sıvazlarken takip ediyorum kardo devam...
    41. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      benim anne tarafı yedi kardeş, bir tane dayım köyde annemi sayma geriye kalıyor 5 kişi. bayramın ilk günü tüm ailenin toplandığı yerdeyim. 5 tane maddi durumu yerinde olan insanla paylaştım topladığım para 4 tl. 4 tanesi 1er tl verdi, 1 tanesi kocaman adam oldun senin harçlık vermen lazım yeğenlerine artık dedi, 4 lirama göz dikti. tabi ki vermedim, öğrenci adamım dedim, çamura yattım. buna benzer bir senaryo da babamın sülalede yaşandı. bayramın 1.günü akşamı bitmişti ki eve geldiğimizde babamın garip bir şekilde hüzünlü olduğunu fark ettim. gittim yanına “hayırdır reyiz?” dedim. normalde böyle bi sözden sonra ne biçim konuşuyon lan sen tribine girmesi gerekirdi, girmedi, hiçbir şey demedi. “baba ne oldu?” diye sordum ciddi bir şekilde, anlattı. babaannem köyde yaşıyordu, tüm çocukları istanbul’da olmasına rağmen tamamen buraya taşınmaya yanaşmıyordu. galiba rahmetli dedemle o evde olan anıları yüzündendi. istanbul’a çocuklarının yanına sürekli gidip gelirdi ve bu bayram da gelmesi gerekiyordu. ama gelmemiş, daha doğrusu biraz rahatsızlanmış gelememiş. babamın da ona canı sıkılmıştı. bir an babama dayanamadım “e hadi kalk biz gidelim o zaman” dedim. daha önce son köye gidişimde 6-7 yaşlarımdaydım köye gitme fikrinden bile haz etmem normalde ama babamın o hali içime dokunmuştu. babamda amk sanki dünden razı “aslında halan da birisi gitse iyi olur diyodu, gitsek mi ki?” dedi. baktım bu bir tuzak, hemen r’ye taktım. “baba aslında bayram neredeyse bitti, iş başı yapıcaksın, bende yapıcam. sen hadi müdürsün kendine izin ayarlarsın da ben çırağım,” dedim. babam hiç istifini bozmadan telefonunu çıkardı birisini aradı. konuşma yaklaşık 10 saniye sürdü. kısa bir bayramlaşma sonrasında ise “timur, ben senin çırağı köye götürüyorum annem rahatsızlanmış, birkaç gün geç gelecek haberin olsun,” sonra suratıma siktim seni liseli der gibi bakıp tekrar birisini aradı. bu sefer aradığı kişiler amcamlardı. büyük amcama araba var dediğiniz zaman her yere gelebilecek bir adamdı ve bizde de araba vardı. köye gelmeyi anında kabul etti ortanca amcam da köyü, temiz havayı, toprağı severdi ve o da kabul etti. ama kuzenlerim benden akıllıcı olacaklardı ki hiçbiri bu numaraya kanmamış ve beni yalnız bırakmışlardı. gece apar topar yola çıktık ve yolda büyük amcamın tüm köy halkını tek tek arayıp gelişimizi haber verişini dinleyerek sabah erken saatlerde köye vardık. daha birkaç ay önce bir kuzenim evlenmişti ve köyden büyük bir kafile gelmişti. kuzenim halamın çocuğuydu ve halam ömrünün büyük bir kısmını köyde geçirdiği için tüm köylüyle çok samimiydi bu yüzden tüm köy gelmişti. gelen kafileden bizim yaşlarımızda tek bir kişi vardı ve kızdı. ben daha kızın varlığından yeni haberim olduğu sıralarda kuzenlerimden biri çoktan kızı kapmıştı. yani köye giderken en azından kız keserim falan diye de düşünememiştim.
    42. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bayramın 2. günü babaannemin evinde büyük bir kalabalık vardı. babaannem bu kadar adamı doyuracak şey yok evde gidin pide yaptırın dedi. babamdan arabayı aldım –ehliyetim olmadığı için hayatta vermez normalde ama o kadar köye geldim mk tabi verecek- gittim ilçeye pideleri yaptırdım geldim. uzun zaman sonra araba kullandığım için arabanın tüm özelliklerini kullanmaya karar verdim. ilçe yolu dümdüzdü, ama ben yine de dönüşleri kullanabilmek için sanki yol çukurluymuş gibi ani direksiyon kırmalar, karşıma inek çıkmış gibi ani frenler, cama kuş sıçmış gibi silecek açmalar, araba hararet yapmış gibi arabadan inip tekeri tekmelemeler falan yaptım. aslında hiç biri olmamıştı ama ben eğlenmiştim gerisi önemli mi? pideleri yaptırıp eve gittiğimde ev tam bir köy kahvehanesi gibiydi. tüm erkekleri eve doluşmuş hayvan gibi pide bekliyorlardı. kadınlar ise evlerinde peynir zeytin yapıyorlardı. kahvaltı zevkli geçmişti. tek tanıdığım akraba olan mehmet amcanın büyük oğluyla tanıştım. benden 5 yaş büyüktü ve evlenmek üzereydi. kahvaltıdan sonra birlikte köyü gezer bayramlaşırız dedi, kabul ettim. kahvaltı bitti, herkes evlerine dağıldı bu sefer ziyaret sırası bizdeydi. babam ve amcamlar birlikte bayramlaşmaya gittiler bende mehmet amcanın büyük oğlu ismail’le bayramlaşmaya gittim. girdiğimiz evlerin birinde benden 2-3 yaş büyük bir kız vardı. bu kız ismailin eski manitasıymış 7 yıl çıkmışlar tam evlenme kararı verip ailelere ilişkiyi itiraf edicekleri zaman kız yan çizmiş. istanbulda yaşayan birini bulmuş tam evlenecekken bu seferde istanbullu adam yan çizmiş. bu tip şeyleri daha önce de duymuştum, köylü kız, köylü oğlanı beğenmez ve şehirli birisine varır. ama bu sefer varamamıştı. oh olmuştu. ismail de bir müddet aşk acısı çektikten sonra merkezdeki iş yerinde tanıştığı bir kızla ilişkiye başlamış ve haftaya nişanı olacaktı. helal olsun ismail’di. bu hayatta ismailler kazanmalıydı. çıktığı yeri beğenmeyenler değil. ismail abiyle bir çok yeri gezdikten sonra babam aradı, dolaşmanız bitince mehmet amcanlara gelin biz ordayız dedi. bir iki yere daha girdikten sonra ismallere gittik. adamların efsane bir bahçesi vardı ve herkes orda oturuyordu. mehmet amcanın eşi acayip cana yakın kadındı gelir gelmez benimle baya ilgilenmişti. soğuk bir şeyler getiriyim ben sana diyerek içeri gitmişti bende babamın yanına oturup hayran hayran bahçeyi izlemeye başlamıştım. o sırada bir kız sesi ‘buyur dimaria’nın babası (kendi babama da takma isim mi kullanıcam amk) amca’ dedi. refleks olarak sese doğru baktım. bir an baka kaldım. çok güzel bir kız babama tepside içecek uzatıyordu (içecek diyorum çünkü aramızda adını söylesem ne olduğunu anlayamayacak cahiller var) ve babam aldıktan sonra da bana dönmüştü. o an nasıl göründüğümü hatırlamıyorum ama ben dimaria isem kesinlikle ağzım açık baka kalmışımdır.
    43. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      usta bölümü bitir bari
    44. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
    45. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      birkaç sene evveldi. erkek kardeşimle babamdan arabayı aldık biryere gidecektik. göbekten dönerken, yandaki araç şeridimize girdi biz bankete çarptık arabayı. kaporta falan içeriye gitti. neyse biz tabi babama haber versek mi, vermesek mi bilemedik. adam da geçti gitti yanımızdan. polisi aramasınlar diye panikle sanayiye geldik. gösterdik arabayı n'apalım ne edelim danıştık ustaya. adam bize "kasgoyu deldirdiyinize deymez aplam akşama hallederim ben bunu" dedi. evet halletti de. tüm nakdimizi verdik, üzerine kredi kartını limite kadar boşalttık ve senetle borçlandık adama. bi' tofaş alırdık verdiğimiz parayla o zaman. iyi ki "deldirmedik kas(g)oyu" *baba öğrendi sonra tabi ki. haber vermediğimiz için bi' cendereden geçtik. "sizin çapınız ne ki senetle borçlanıyonuz çocuğum kafanızda var mı?" dedi en son.
    46. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      game of thrones'u beklemedim senin yazmanı beklediğim kadar be melek :)
      1hdfjkf bu akşam tekrar giriyorum kardo - melek dimaria 19.06.2016 14:01:31 |#2645283
      0beklemedeyim kardeşim :)👍 - osurganotu 19.06.2016 15:24:00 |#2638993
    47. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      iyice sherlock'a döndü. az ve sayılı bölüm yavaş yavaş takipçileriyle buluşuyor. :)
    48. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sabah söylediğim gibi part geliyor. bi iki gündür girememiştim onlar içinde biraz uzun gireceğim
    49. 8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kız elinde tepsiyle bekletilince hafifçe güldü ve ben onun gülmesiyle kendimi toparladım ve içeceği alıp teşekkür ettim. kız gider gitmez önce can güvenliğimden emin olmak için babasını ve abisini kestim ikisi de babamlarla sohbete dalmışlardı. can güvenliğim sağlanınca sırada vicdanım vardı ve vicdanım yağmur’u hatırlattı. içindeki küçük piç de bir yandan dallama yağmur’un sevgilisiyse eğer bu kızı kaçırdığın için kafana atacağın aduketleri düşün dedi. tüm sesleri susturup bir karara vardım. yağmur’a ihanet etmeyecek ama kendimi çokta kasmayacak olayları oluruna bırakacaktım. mehmet amca boş durmamış sürekli çocuk yapmış bir adamdı ve en küçük çocuğu 3-4 yaşlarında sarışın mavi gözlüydü. bunu mehmet amcanın yaptığından tam emin olamasam da yengenin günahını almamak için sustum. küçük çocuk yanıma geldi, gel oynayalım dedim direk geldi. amk çocuğu siktir git ablana yaranmak için dedim seninle mi uğraşıcam diyemedim tabi. ben yerde oturup çocukla oynuyordum. ablası, karşımızda sandalyede oturup bizi izliyorum, gülüyor ve bir yandan babamlarla konuşuyordu. benim elim oyunda gözüm ablada kulaklarım konuşmadaydı. kısmı bir eli işte gözü oynaşta vakasıydım. evet, bu benim yağmur’a ihanet etmeyen halimdi. konuşmaların genel özeti şu şekildeydi: kızın adı zeynep’ti. zeynep geçen ayki düğüne gelmemişti çünkü izmir’de lise okuyordu. ama bir izmirlinin aksine hareketlerinde hiç de orospuluk falan yoktu. gayet düzgün bir kızdı. zeynep benden bir yaş küçüktü. izmir de teyzesinin yanında kalıyordu ve okulunda sorunlar vardı. bu yüzden okul değiştirecekti. konuşmanın asıl golü, zeynep okul değiştirme olayını baya ciddiye almış ve sadece okulla yetinmeyip ili de değiştiriyor yani istanbul’a geliyordu. en son bu kadar heyecanlandığımda madridli şu bakınızı vermişti: (bkz: süslü sözlüğün gelmesi yakın meşaleleri yakın)
    50. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      zeynep’in gelmesi yakındı meşaleleri yakındı! inşallah bu olay süslü sözlük olayı gibi fos çıkmayacak, süslü sözlüğe giden yazarlar kız taklidi yaparak süslüde yazar olduktan sonra kız tavlamak yerine karakterlerinde biraz yumuşama olmayacak, asosyal’e döndüklerinde sürekli parfüm başlığı açmayacaklardı. futbolasigikiz’ın parfüm başlıklarına laf eden herifler parfüm gurmesi olup ayol diye konuşmayacaklardı. bu sefer başkaydı. haftaya ya da öbür hafta mehmet amca ve zeynep istanbula gelecek ve yeni okulu için kayıt yaptıracaktı. babam benim ne kadar çakal bir kişilik olduğumu bildiğinden direk bize davet etmemişti. önce biraz bekleyip büyük amcamın davet etmesini bekledi, amcam eder etmez bizde kalın dedi babam. o an tüm gözleri bir saniyeliğine üstümde hissettim. amk herkes mi biliyordu ne kadar ibne bir kişilik olduğumu. mehmet amca size de geliriz diyerek bir akşam yemeğe söz verdi ve büyük amcamda kalmayı kabul etti. mehmet amca babamlara tarlaları gösterecekti, babamda bana “siz ne yapacaksınız, bir şey yapmayacaksan sen de gel” dedi. yani açıkça bu kızı sana yar etmem demek istiyordu. artık savaş başlamıştı. zeynep karım değildi ama kumam olabilirdi. ismail abiye baktım, mobilet süreriz biz gitme dedi. babama “ooo göt oldun mu” der gibi bakacaktım ki yanlışlıkla “mobilete binebilir miyim babacım?” bakışı atmışım. babam seninle mi uğraşıcam amk ben der gibi bakıp gitti. ismail abi, “benim küçük bir işim var hemen onu halledip gelicem sen bekle burda” dedi gitti. yenge de bulaşıkları toplayıp içeri gitti. bahçede ben, zeynep ve küçük kardeşi vardık. zeynep bizi izliyordu bende kardeşiyle oynar gibi yapıp onu izliyordum. benimde kardeşim olduğu için çocukların neler sevdiği, çocuklar ne yapınca etraftakiler güldüğünü biliyordum ve bu yüzden sürekli zeynep’i güldürüyordum. bir süre sonra zeynep o güzel sesini bana bahşetti: -bana bu kadar gülmüyor bu ya. -benim de erkek kardeşim var ya, zayıf noktalarını biliyorum. -beni hiç sevmiyor sanki -seni kim sevmez ki, sever, sever de bu yaşta çok cinsiyetçi oluyor bunlar erkeğe düşkün oluyorlar. bir dakika. annskm. ben ne dedim lan? bir an kıp kırmızı oldum ve zeynep’e baktım. inceden sırıtıyordu ve o da hafiften kızarmıştı. hemen toparlamalıydım: -yani, ablasısın o yüzden. -anladım, canım… yani anladım. -istanbul’da hangi liseye geçeceksin. -bilmem ne anadolu -hadi ya, benim şuan çalıştığım yere yakın baya. gerçi sen okula giderken ben inşallah üniversiteye başlamış olucam. -inşallah. neresi belli mi üniversite? -yok daha belli değil. bu arada şey dicem, bize geldiğinizde benim bir sürü boş kitabım var versin annem sana lazım olur. -sen yok musun zaten evde, annen niye veriyo? sahi amk annem niye versin. burdan geri dönemezdim çok saçma olurdu, devam ettim. -benim belli olmaz ya kuzenlerde falan kalıyorum bazen. ama geleceğiniz günü bana haber verirsen o gün evde olurum. -nasıl haber vericem ki? ceza sahasını zorlamaya başlamıştım. karşı takım da teşvik primli sanki gel, diyor. -bilmem, mehmet amca’dan babamı arasan dicem de o zaman yanlış anlaşılır falan. ben veriyim istersen numaramı? -oluur.
    /